Mutluluğu tarif ederken değineceğim ilk şey ansal olmasıyla ilgilidir. Kişinin hayatının geneline yayılan mutluluğun ne olduğunu şimdilik bir kenara bırakalım. Mutlu hissetmek, iyi olmak bir süreç hali değil de bir andır. Mutlu olma halini de ihtiyaçlar ve beklentiler üzerinden değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Mutluluğu ihtiyaçlar üzerinden ele aldığımızda ekonomideki ihtiyaç tanımına vurgu yapmakta yarar var. Temel iktisatta ihtiyaç:’’ karşılandığında haz veren şeylere ihtiyaç denir.’’dir. Bu bağlamda ele aldığımızda kişiler ihtiyacı olduğu veya ihtiyacı olduğunu düşündüğü şeyin karşılanmasından haz yaşarlar. Bunun zıttı olan karşılanmama hisside hazzın zıttı olan olumsuz bir hissiyat yaşatacağı aşikârdır. Burada önemli olan zannımca 21. Yüzyılda bireylerin ihtiyacı olmadığı şeyleri de aynı zamanda karşılanması zor hatta imkânsız olan şeyleri de ihtiyaç olarak ele almasıdır. Söz gelimi kapitalizmin hayatta kalabilmesi için gerekli olan tüketimin sağlanabilmesi için reklam endüstrisinin bizlere empoze ettiği yapay ihtiyaçlar.
Maslow’un ortaya attığı ihtiyaçlar hiyerarşisine değinecek olursak fizyolojik ihtiyaçların tamamı bundan 300 bin yıl önce de var olan atalarımız için nasıl önemini koruyorsa günümüz içinde koruyor. Yemek, su, cinsellik, uyku… Bunlar bireyin hayatını devam ettirmesi için gereken asli unsurlardır. Buna ek olarak gen bencildir diyen görüşe göre de tüm canlılar, genlerinin kendilerini kopyalayabilmesi için vardırlar. Var olabilmenin yolu hayatta olmaktan geçer ve sözünü ettiğimiz fizyolojik ihtiyaçlar bizim varlığımızı devam ettirirler. Günümüz dünyasında bu temel gereksinimlerini sağlıklı sağlayamayan hatta hiçbir şekilde sağlayamayan insanların olması günümüz dünyasına yapacağımız en sert eleştiridir.
Temel ihtiyaçlar sağlıklı bir şekilde sağlandıktan sonra Maslow’un çeşitli kategorilere ayırdığı diğer çeşitli ihtiyaçlar gelir. Şimdilik bunlardan ait olma ve sevgi ihtiyacından bahsedeceğiz. Çünkü Maslow’un güvenlik gereksinimini temel ihtiyaçlardan, saygınlık gereksinimini ise kendi gerçekleştirme gereksinimi içerisinde değerlendireceğiz.
Ait olma ve sevgi ihtiyacı geçmiş zamanlarda yaşayan atalarımız açısından belki de daha kolay ulaşılabilir haldeydi. Topluluklar halinde yaşayan insanlar bir topluma ait olmanın vermiş olduğu avantajlarla doğal yaşamda diğer bütün canlılara nazaran hayatta kaldılar ve dünyaya egemen oldular. Bir topluma ait olma hissiyatı taşıyan insanlar canlı bir organizma gibi o organizmayı oluşturan uzuvlar şeklinde hareket ediyorlardı. Organizmanın hayatta kalması yani o topluluğun devam etmesi düşüncesi hâkimdi. Kolektif düşünce biçimi diğer tüm canlılar gibi eksik olan insanın eksiklerinin o topluluğu oluşturan bireyler tarafından karşılanmasıyla gideriliyordu. Ben kavramı değil biz kavramı mevcuttu. Temel ilişkiler bundan hareketle sağlandığı için sevgi için ek bir nedene ihtiyaç yoktu. Ama bireysel yaşamlara itilen ve aidiyet duygusunu yitiren günümüz insanın kendisine gelen her sevginin samimiyetini sorgulaması bundan ileri geliyor. Sevginin samimiyeti sorgulanması sevilmeme hissiyatına ve bu hissiyat kaçınılmaz olarak mutsuzluğa itiyor günümüz insanını. Tabi ki insanın halen aidiyet hissinin kurulduğu alanlar mevcut partizanlık, spor kulübünü desteklemek, bir koroda bulunmak…
Temel ihtiyaçlarını karşılayan, bir gruba aidiyet bağıyla bağlanmış ve bu grup içerisinde sevdiğini ve sevildiğini hisseden birey son tahlilde kendini gerçekleştirecektir. Bu bir final
değil hayata gözünü yumacağı ana kadar devam edecek ve sonuçlanmayacak bir gereksinimdir. Buna şu soruyu sorarak devam etmek mümkündür. Tüm ihtiyaçları karşılanan birey peki her şartta mutlu mudur? Şuan üzerinde yaşadığımız dünyada insanların bazı şeyleri elde etmesi para dediğimiz araçla sağlanıyor. Yani kişinin parası yani alım gücü arttıkça mutlu olması gerekiyor. Fakat bu konuyla ilgili yapılan bir çalışma bunu hem yanlışlar hem de destekler nitelikte. Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerde kişilerin maaşının birim miktarda artışı kişilerin mutluluk seviyelerini birim arttırdığını gösteriyor. Fakat Norveç ve benzeri ülkelerde kişilerin birim miktarda maaşlarının artışı birim miktarda mutluluğu arttırmadığını gösteriyor. Burada yorumlamamız gereken şey sanırım süreç haline yayılan mutluluk hissi.
Kişinin bir süreç halinde iyi hissetmesinin yegâne yolu yukarıda bahsetmiş olduğum temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bir yaşam amacına tutunmasıdır. Belki de bencil gen teorisini boşa çıkartırcasına hayatı pahasına tutunduğu bir amaç. Bu amaç teolojik veya ideolojik hatta kendi içinde tutarlı olmayan kişi için bile absürt sayılacak bir şey olabilir. Bunu hayatımızda karşılaştığımız bazı pratiklerle örneklendirebiliriz. Zamanın yavaş geçtiği anlarda sıkıldığımız şeyleri zamanın su gibi akıp gittiği durumlarda ise keyif aldığımız bir şey için uğraş verdiğimizi fark ederiz. Limanından çıkan bir gemi için varış noktası belli değilse söz konusu gemi için okyanus bir bilinmezdir. Hangi yöne gidecek olmanın yarattığı karmaşa, bilinmezlik hissi yolda karşılaşacağı fırtınalarla hangi motivasyonla mücadele edeceği birer bilinmezdir. Ama çıktığı limandan varış rotası belli olan bir gemi için ve eğer yeteri donanımı varsa söz konusu örnek açısından pusula diyebiliriz ne bir bilinmezlik vardır ne azgın bir fırtınaya yakalanmanın kötü bir tarafı.
Düşüncelerimi son örneğim üzerinden toparlayacak olursam geminiz olmadan yola çıkamazsınız (temel ihtiyaçlar), tek başınıza gemiyi kullanamazsınız sevdiğiniz ve sevildiğiniz bir tayfa içerisinde seyahat etmelisiniz(sevgi ve ait olma gereksinimi),varış rotanız geminizin gideceği son liman, varıp varmamanız önemli değil sadece gitmek istediğiniz yer (yaşam amacı) 15.01.2023
Comments